24 Ağustos 2014 Pazar

Bir Gece



Halife Hazret-i Ömer bir gece şehri dolaşırken, bir evden çocukları iki gündür aç olan annenin feryadını duyar.
Yavrularım, Allah sizin hakkınızı Ömer’den sor­sun!
Bu sözü işiten halife kapının önünde titremeye başlar. İçeriye seslenir:
Ömer’den ne istiyorsun?
Sen ne soruyorsun, dost musun, düşman mısın?
Allah için, dost olarak soruyorum.
Ömer’den şunu istiyorum: Bu çocukların babası­nı askere gönderdi. İki gündür çocuklarım aç, ocağın üzerine tencere koydum, suyu karıştırıyorum. Yemek pişiriyorum diye onları avutuyorum. Dün uyutmuş­tum. Ama bugün açlıktan uyuyamıyorlar. Birbirlerine sarılmış halde sızlanıp duruyorlar.
Peki, Ömer’e haber verdin mi?
Neyi haber vereyim? Adamlarımızı askere almayı biliyor da, gerideki çocukların durumunu hiç düşün­müyor mu? İnsanlara baş olmak, başa belâ olmak mı­dır?
Hazret-i Ömer ağlayarak evine koşar. Arkasına bir çuval un eline bir teneke yağ alıp kadının evine gelir­ken karşısına sahabelerden bir zat çıkar.
Ey mü’minlerin Emiri, bu ne hal, nereye koşu­yorsun? Ver şu tenekeyi ben taşıyayım.
Yok vermem, bunlar Ömer’in günahlarıdır. Bu­gün yükümü alırsın ama, yarın Allah’ın huzurunda gü­nahlarımı alamazsın. Bırak da ben taşıyayım.
Eve girip çuvaldan biraz un çıkarır, tencereye ko­yar. Sönmek üzere olan ateşi üflerken sakalının bir ta­rafı hafifçe yanar. Un çorbası pişirip çocukların karnı­nı güzelce doyurur. Çocukların annesine de:
Yarın mutlaka Halife’yi göreceksin der.
Kadın tanımadığı bu yabancı adamın yaptığı iyilik­lerden dolayı, son derece memnun olur. Evden çıkar­ken arkasından şöyle konuşur:
Allah Ömer’in yerine başımıza seni geçirsin.
Halife Ömer hiç sesini çıkarmadan oradan ayrılır.
Sabahleyin kadın halifenin yanına gider; bakar ki ken­disine çorba pişiren zat, Halifelik makamında otur­maktadır. O zaman özür dilemeye başlar:
Kusura bakma Ya Ömer, akşam canımın acısın­dan size acı söyledim, sizi incittim.
Hayır sen vazifeni yaptın. Ömer suçludur. Asıl siz hakkınızı helâl edin...
İşte onlar böyleydi...

Hiç yorum yok: