4 Şubat 2010 Perşembe

Bu sehrin insanlari okuyor



Bu kücük sehrin dört kitapcisi var.
Dördününde kendine öz bir havasi var, sevimli bir hava.
Iceri pek girmem. Istediklerim yoktur, hayal kurdugum dilde degillerdir.
Ben hayal kudugum dilde okumak isterim ki o kitabinda hayalini kurayim.
Rüyalarima girsin isterim, yazariyla bile rüyada bulusmak isterim belki bana bir söz söyler, belki sadece susariz.
Vitrine bakmadan gecmem, gecemem gözüm mutlaka kayar.
Sonra bu sehrin büyük bir kütüphanesi var.
yaslisi, genci, cocugu,
kadini, erkegi, avukati,
fabrika iscisi, emeklisi.
Sehrin insani oradadir, yüzler hep tanidiktir.
Her yer sessizdir.
Kitap kokar.
Kahve kokar.
Kagit sesi vardir.
Ben kücükken biz kütüphaneye komsuyduk.
Yalniz giderdim, büyük hissederdim kendimi.
Barbie ile Ken´nin hikayelerini dinlerdim, bibi süpürgesinde ucardi hep...
Kokulu bir oyunu vardi, kis ortasinda cilek kokusu olurdu hep burnumda, unutamadim!
Yillar gecti.
Kütüphane tasindi.
Biz tasindik.
Ben büyüdüm.
Kardesim büyüdü.
Iki yil önce kütüphaneyle tanisti o.
Ilk söyledigi söz, "Buyada ne cooooook kitap vay abla!".
Güldüm.
Kitaplara baktik.

Hiç yorum yok: