14 Ocak 2011 Cuma

Tüm saf kalanlara...

Tüm saflara candan sariliyorum
Karanlik cöktü yasadigim sehre.
Evlerin isiklari bir bir yandi.
Insanlar yorgun.
Susuyorlar.
Gün icinde yasananlari bir bir akillarindan geciriyorlar.
A bana bunu dedi, B bana söyle yapti ve C gec kaldi.
Diye diye….
Birden bir sIkInti basiyor.
Kendince hakli cümeler kuruyorlar zihinlerinde.
Yorucu,
kirici,
cümleler.

Hemen elleri telefona gidiyor ariyorlar onlari sözde sinir eden sahislari,
bir bir döküyorlar icindekileri.
Karsi taraf ise neye ugradigini anlamakta mesgül.
Ne yaptim ki ben? Diye soruyor tüm saf haliyle kendine.
Karsi taraf tüm yanlislari, ki bunlar kendine göre yanlislar.
Tüm memnuniyetsizlikleri söylüyor.
Telefonu kapatmadan söylediklerinden bir sizim pisman oluyor ve vicdanini rahatlatmak icin yine kendince dogru cümlelere sariliyor.
Ama coktan gec kaliniyor afilli cümleler icin.
Insan birine birsey söylerken iki kez düsünmeli.
Belki anlatan icin basit kacan bir cümle, dinleyenin zihnini tüm gün mesgül ede biliyor, dinleyici tüm gün sohbette gecen dataylara takili kala biliyor.
Anlatici ise hic bir seyin farkinda degildir, hatta söyledigini bile unutmustur cünkü o sadece hissettigi dogrulari söylemistir bu nedenlede dinleyici onu kendi sözleriyle cezalandirmaya kalkar.

Sokaktaki isiklari izlerken,
bir telefon görüsmesi geldi aklima,
bir saf kadin,
bir düsünceli kadin,
bir de Charli Chaplinin su sözü, „Cok düsünüyoruz az hissediyoruz“ diyordu.

Hiç yorum yok: