28 Nisan 2014 Pazartesi

Evler


Mecnun Leyla’sının köyüne gitmek için, dişi bir deve­ye bindi. Bir süre yol aldı. Mecnun’un tek derdi, bir an önce Leyla’sına kavuşmaktı. Dişi deve ise, geride bıraktığı yavrusunu düşünmekteydi ve onun tek derdi ise, geriye dön­mekti.
Mecnun bir an dalıp gitse, elinden yuları gevşetse, deve bu­nu hisseder ve geriye döner geldikleri köye yani yavrusunun ol­duğu yere doğru giderdi.
Mecnun kendine gelip baktığında, bulundukları yerden çok daha geriye gittiklerini fark ediyordu.
Bu yolculuk iki-üç gün böyle sürdü. Mecnun yıllardır yollar­daymış gibi şaşırmış kalmıştı.
Baktı ki bu yol böyle bitmeyecek, deveden indi ve:
“Ey deve!” dedi. "İkimiz de aşığız. Fakat aşklarımız birbirine zıt, birbirine aykırı! Demek ki biz, birbirimizle yol arkadaşlığı yap­maya uygun değiliz.
Senin sevgin de, yuların da bana uymuyor. O halde en iyisi ayrılalım!” diyerek deveyi bıraktı.

Bu hîkayede geçen 'Mecnun’ insan ruhunu temsil ediyor. Ve ruh, Ezelî bir Sevgiliye yani Rabbine muhtaç ve müştaktır. 'Deve’ ise, nefistir. Maddî arzuların sembolüdür. O da, yavrulan olan heveslerin ardında koş- i maktadır.
Hz. Mevlânâ

Hiç yorum yok: