23 Ağustos 2014 Cumartesi

Bir Gün


Süleyman Peygamber en müşkül dâvâları kolayca halleder, güçlük çekmeden çözerdi.
Bir gün kendisine iki kadın geldi. Yanlarında henüz konuşamayacak kadar küçük bir de çocuk vardı. Biri derdini şöyle anlattı:
Ey Allah'ın aziz Peygamberi; ben kırda çalışırken oğlumu beşiğine yatırmış, uyutmuştum. Az sonra şu kadın geldi. Çocuk benimdir diye bağırmaya başladı. Hâlbuki onun çocuğunu çalılıklar arasından gelen bir kurt kapıp götürmüş. Şimdi benim çocuğuma sahip çı­kıyor.
Süleyman Aleyhisselâm kadını dinledikten sonra ötekine söz verdi. O da şöyle dedi:
Ey Allah’ın Resûlü, bu kadın yalan söylüyor! Asıl
kurdun kaptığı onun çocuğudur. Kalan ise benim yav­rumdur. Şimdi o benim yavruma sahip çıkıyor.
Süleyman Aleyhisselâm her iki kadını da dinlemiş, ikisinin de çocuğa sahip çıktığını anlamıştı. Ne yapaca­ğını düşünüyordu.
O sırada kadınlardan biri çocuğun bir elinden, öte­ki de diğer elinden tutmuş bekleşiyorlardı.
Karar vermek gerçekten güçtü. Fakat o bir pey­gamberdi. En doğrusunu yapacaktı.
Nihayet kararını verdi:
Bana büyük ve keskin bir kılıç getirin.
Adamları istediğini hemen getirdiler.
Kılıcı aldı, çocuğa doğrulttu:
Mademki çocuğu bölüşemiyorsunuz, ortadan iki­ye ayırayım, yarısını biriniz, yarısını da diğeriniz alın. Böylece dava halledilmiş olsun?
Kadının biri hemen razı oldu:
Pekiyi, öyle olmasını isterim. Öteki kadın ise fer­yadı bastı:
Ey Allah’ın Resülü, buna can mı dayanır! Ben is­temiyorum. Çocuk tek onun olsun. Yeter ki ona doku­nulmasın.
Süleyman Aleyhisselâm son sözünü söyledi:
Anne bulunmuş, çocuğun kime âit olduğunu bi­linmiştir. Alın götürün kıskanç kadını. Ve çocuğu ona dokunulmasın diyen kadına verdi.
Çünkü hiç bir anne çocuğunun ikiye bölünmesine razı olamazdı. Zaten Süleyman Peygamber de böyle bir şey yapmazdı. Ama kadınları sınamak istemişti.

Hiç yorum yok: