Bir kadın Peygamberimiz s.a.v. e gelerek şöyle dedi:
Ey Allah’ın Peygamberi, kocam uzun zamandan beri hastaydı. Şu anda ölüm döşeğinde son anlarını yaşıyor. Dili tutuldu. Bir türlü kelime-i şehâdet getiremiyor. İmansız gitmesinden korkuyorum.
Peygamberimiz s.a.v. sordu:
Kocanın ne günâhı vardı? Allah’ın hangi emirlerine karşı gelirdi?
Kocam iyi bir insandır. Herkese iyilik eder, yardımda bulunurdu. Yalnız annesine saygı göstermezdi. Bazan haksız yere kalbini kırardı.
Peygamber s.a.v. Efendimiz:
Sen git dedi, kadına. Kocanın annesini bana gönder.
Az sonra çok yaşlı, beli bükülmüş bir kadın, değneğine dayanarak Peygamberimizin huzuruna girdi.
Oğlum çok iyi insandır ey Allah’ın Resûlü diye konuştu. Ancak bazan beni haksız yere kırardı, kalbimi incitirdi. Ona hakkımı helâl etmiyorum.
Öyle ise hakkını helâl etmediğin oğlunu Allah âhirette Cehennem azabında yakacaktır. Ahirette Cehennem azabında yanacağına dünyada yansın. Oğlunu ateşe atalım.
Peygamberimiz yaşlı annenin sevgisini ve acıma hissini harekete geçirmek için sahabilerinden bazılarına emretti:
Haydi odun toplayın, büyükçe bir ateş yakın!
Bu emri duyan anne yalvarmaya başladı:
Yâ Resülâllah, ne olursunuz, oğlumu yakmayın. Ne kadar hakkım varsa hepsini helâl ettim.
Annenin hakkını helâl etmesi üzerine Peygamber Efendimiz yanında duran bir sahabisine:
Gidin, buyurdu. Dili tutulduğundan şehâdet getiremeyen hastayı ziyaret edin, bakın, dili hâlâ tutuk mu?
Hemen yola çıkan ashab, Alkama adındaki hastayı, ziyaret ettiler. Dilinin açıldığını hayretle gördüler. Adam devamlı şekilde kelime-i şehâdet getiriyordu.
Eşhedü en lâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühu ve Resulüh, dedi ve imanla âhirete göçtü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder